31 Ağustos 2009 Pazartesi
Kahvelerden yapılmış sanat eseri
Buz heykeller
28 Ağustos 2009 Cuma
Şehir askıları
http://www.christopherjarratt.com/coat_hangers.html
18 Ağustos 2009 Salı
Türkiye 3. boyuta geçebilecek mi?
3D'nin sinemanın geleceğini nasıl etkileyeceğini sektörlerdeki önemli isimler ntvmsnbc'ye anlattı.
Fırat Yücel (Altyazı Dergisi Yayın Yönetmeni)
SİNEMANIN GELECEĞİ İÇİN OLUMLU BİR GELİŞME DEĞİL
Sinema deneyimini "gerçek hayat" deneyimine yakınlaştırmayı hedefleyen her türlü teknik yeniliğin sinemanın geleceği açısından pek hayırlı olmadığını düşünüyorum. Hayata benzemeye çalışan bir sinema anlayışındansa, hayatı farklı bir gözle görmemizi sağlayan bir sinema anlayışını tercih ettiğim için 3D benim açımdan çok da olumlu bir gelişme sayılmaz.
Seyir zevki açısından önemli bir fark yarattığını, iyi bir 'eğlencelik' deneyim olduğunu düşünüyorum. Ama diğer yandan bir filmi ele almanın ya da değerlendirmenin kıstaslarının değişmeyeceği kanısındayım.
3D filmlerin hasılat yapması, 3D'nin aksiyon, bilimkurgu ve Amerikan tarzı komedi-animasyon gibi türler açısından avantajları olduğunu ortaya koyuyor. Bunların dışında kalan film türleri ve biçimlerine adapte edilebilir mi, bilmiyoruz. Belki asıl değişim böyle bir durumda karşımıza çıkacak.
ANİMASYONUN ÖNÜ DAHA AÇIK
Animasyonun önünün daha açık olacağını umuyorum, çünkü dediğim gibi sinemanın hayata benzemeye çalışması bana mantıksız geliyor ve 'liveaction' 3D filmler, o türden bir çaba içinde görünüyor. 3D, animasyonda çok daha heyecan verici üslup denemeleri yaratabilir.
TÜRKİYE TEKNİK AÇIDAN HAZIR DEĞİL
Henüz uzun metraj animasyon filmlerinin bile yapılmadığı bir ülkede, 3D teknolojisiyle film yapmaya çalışmak son derece kötü sonuçlar ortaya koyabilir. Büyük bütçeli yapımlarımız "Şu teknolojiyi ülkemizde ilk biz gerçekleştirelim" gibi bir heves için giriyorlar ve sırf gösteriş için yapıldığı için çok kötü sonuçlar doğabiliyor. O yüzden umarm teknik açıdan hazır olunmadan böyle bir işe girilmez.
Serde Nadirler (Mars Group Entertainment)
HAYAL GÜCÜNÜ ZORLAYAN BİR DENEYİM
Sanal bir gerçeklikte film izliyorsunuz. Kendinizi film karesinin ortasında sanıyor ve başroldeki karakterlerin yakınlığına hayret ediyorsunuz. Filmdeki aksiyon sahnelerinde koltuğunuza yapışıyorsunuz. Çocuklar kendilerini tamamen bu uçuşta serbest bırakıp koltuklarına sığamıyorlar. Kısacası hayal gücünüzü zorlayan bir deneyim.
3D SAYESİNDE DAHA KALİTELİ BİR SEYİR OLACAK
Son 50 yıl içinde gerçekleşen en büyük teknolojik yenilik Real D 3D teknolojisidir. 2 boyutlu ve 35 mm film üzerinden izlediğimiz filmlerin, dijital görüntü kalitesinde ve Digital Surround ses teknolojisi ile baş ağrısı ve gözlerde yorulma yaşanmadan sinemaseverlerle üç boyutlu olarak buluşması yeni bir deneyim.
AYDA BİR 3D FİLM VİZYONA GİRİYOR
3D filmlerin sayısı artacak muhakkak ama yapım maliyetleri çok yüksek olduğu için ayda bir film vizyona giriyor. Sanıyorum 2011 yılında bu rakam ayda iki filme ulaşacak. Şu anda 11 ilde yer alan 19 sinemamızda Real D 3D teknolojisine sahip salonumuz var ve 21 sinemada 3 boyutlu film izlemek mümkün.
‘LIVE ACTION’ YAPIMLARDA ARTIŞ OLACAK
Animasyonların ilk aşamadan itibaren 3D olarak üretilmesi daha az maliyetli ve sonuçlar da çok iyi, bu nedenle de 3D filmlerde animasyonların sayısı çok daha yüksek. Üç boyutlu gösterimlerde sadece animasyonlar değil “live action” olarak adlandırdığımız, oyuncu kadrosuna sahip aksiyon ve gerilim filmlerini de izlemek mümkün.
Bu yıl gösterime girecek olan 3D filmler arasında ise “Final Destination 4” ve James Cameron’un Titanic’ten sonra yaptığı ilk film olan “Avatar“, Tim Burton'ın yeni filmi ''Alis Harikalar Diyarında'', ve Steven Spielberg Peter Jackson işbirliği ''Tenten'' var.
Fatoş Kızıltaş (Eurasia Cinemas B.V.)
İLGİDEN MEMNUNUZ
3D teknolojisinin, yani dijital sinema salonlarının yavaş da olsa seyirciyle buluşmaya başlamasıyla yeniden bir hareketlenme yaratılmış oldu. Evlerde yaşanması mümkün olmayan bir deneyim olmasından dolayı, bu teknoloji ile sunulan 3D filmler sinema açısından farklılık ve yenilik olarak kabul ediliyor. İzleyici tarafından da büyük ilgi görüyor. Şu anki ilgiden tüm sektörün memnun olduğunu söyleyebiliriz. Her yaşa hitap eden filmlerle bu ilgi canlı tutuluyor. Önümüzdeki yıllardaki film artışıyla birlikte bu ilginin daha da artması bekleniyor. Ayrıca ilginin artmasıyla birlikte, salon sayısının da artacağını düşünüyoruz. AFM olarak ikisi IMAX olmak üzere toplam 11 salonumuz 3D gösterim özelliğine sahip.
İZLEYİCİ 3D'Yİ TERCİH EDİYOR
Şu anda az sayıda yapım olması nedeniyle, genele bakıldıgında 3D'nin büyük bir payı henuz olmasa da, film bazında incelendiginde etkisi daha açık şekilde görülebiliyor. Bir filmin klasik 35 mm film kopyası yanında üç boyutlu kopyaları da gösterime girdiğinde, izleyicinin tercihi 3D izlemek oluyor. Rakamlara baktığımızda da bunu görebiliyoruz.
MALİYETİ DAHA FAZLA
Yapımcılar açısından çok daha büyük bütçelere mal olan 3D filmler, sinema işletmecileri için standart salonların maliyetine ilave ciddi yatırımlar anlamına geliyor. Bu salonlar 60-80 dolarlık özel gözlükler gerektiriyor. 3D filmler izleyiciye normal bilet fiyatının yüzde 20 üzerinde bir fiyat ile deneyim sunuyor. Mevcut ilgi ve talep ile sonuçtan yapımcılar ve sinema salonları yatırımlarının karşılığını alabilecekleri bir gelir sağlayabiliyorlar. Gerek 3D gösterim imkanına sahip salonlarda, gerekse 3D filmlerin sayısında önümüzdeki yıllar içinde artışlar olacağını hem salon işletmecileri, hem de stüdyolar duyurmaya devam ediyor zaten.
Mehmet Soyarslan (Özen Film)
3D FİLMLER ÇOCUK FİLMİ OLARAK GÖRÜLÜYOR
Son zamanlarda çoğu 3D film animasyon türünde yapıldı ve Türkiye’de çocuk filmi olarak niterilendirilen filmler oldu. Çoğu kişi bu tarz filmleri çocuk filmi olarak gördüğünden gitmedi. ‘Dünyanın Merkezine Yolculuk’ ve ‘Buz Devri 3’ dışında hiçbir film yeterli ilgiyi görmedi. Örneğin Amerika’da ilk 3 gün açılışında sinema başına 2500-3000 kişi ortalamayla giren filmler, Türkiye’de 250-300 kişi ortalamayla oynadı.
SALON SAYISININ AZLIĞI...
Üç boyutlu sinema salonları daha da az olabilirdi. Ben ilk üç boyutlu filmi 1970’lerin sonunda getirdim. Film sadece bir sinemada 3 ay vizyonda kaldı ve 100 bin kişi üzerinde izleyici buldu. İlgi gösterilen bir şey yürür gider, bu yüzden ilgi eksikliğinin salon sayısının azlığı ile alakası yok.
ANİMASYONLAR TÜRKİYE’DE İLGİ ÇEKMİYOR
Animasyonlar Avrupa’da ve Amerika’da 3D olmasa da ilgi görüyor. Onun ayrı bir seyircisi var. Ama Türkiye’de durum böyle değil. Animasyonların seyirci ortalaması sanıldığı gibi yüksek değil, tam aksine çok düşük. 3D’nin Türkiye’de ilgi çekmesi için gerçek oyuncuların yer aldığı 3D filmlerin gösterime girmesi gerekir. Bu sayede Türkiye’de en çok sinemaya giden 15-25 yaş grubunun ilgisi çekilebilir. Herkes ‘Buz Devri’ni örnek gösteriyor. Fakat iki-üç film dışında animasyonların ve 3D’lerin izleyici sayısı çok düşük.
TÜRK YAPIMCILAR DA 3D FİLM YAPABİLİR
3D filmler için çok büyük bir altyapı olmasına gerek yok. Bunu herhangi bir Türk yapımcı da yapabilir. Buradaki asıl nokta bu yapımların getirisinin olması. Yani ilginin artması. Türkiye’de helikopter kamerayla film çekildi. Eğer birisi bunu yapmaya karar verirse, 3D kamerayı da kiralar ve filmi çeker. Bu konuda Türkiye’nin pazar payı, Amerika ile kıyaslanamaz. Amerika’da bir film yaptığınızda çok rahat pazarlayabiliyorsunuz ama Türkiye’de böyle bir şansınız yok.
En Çok Kazandıran 3D Yapımlar
1- Up (286 milyon dolar)
2- Toy Story 2 (245 milyon dolar)
3- Monsters vs Alliens (197 milyon dolar)
4- Toy Story (191 milyon dolar)
5- Ice Age 3 (182 milyon dolar)
6- Bolt (114 milyon dolar)
7- Spy Kids (111 milyon dolar)
8- Dünyanın Merkezine Yolculuk (101 milyon dolar)
9- Beowulf (82 milyon dolar)
10- Coraline (75 milyon dolar)
Gösterime girecek 3D Filmler
The Final Destination 4, Avatar, Piranha, Cats and Dogs, Step Up, Guardians of Ga'Hoole, Alpha and Omega, Smurfs...
Ara Güler'in hayatı kitap oldu
Beyoğlu'ndaki Fotoğrafevi'nde yapılan kitap tanıtımında konuşan Fotoğrafevi Yayınları Yönetmeni Hasan Şenyüksel, Nezih Tavlaş'ın fotoğrafın efsane ismi Ara Güler'in hayatını anlatan bu kitabında, Türkiye'nin 80 yıllık tarihinin de yer aldığını söyledi.
Ara Güler'in doğduğu günden bugüne kadar tanık olduğu olayları kronolojik bir sırayla anlatan 343 sayfalık kitabın sonunda Güler ile yapılan bir söyleşi ve aile albümünden fotoğrafların yer aldığını belirten Şenyüksel, Tavlaş'ın kitaptan elde edeceği telif gelirini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine bağışladığını kaydetti.
Ara Güler de yaklaşık 1.5-2 yıldır Nezih Tavlaş ile birlikte bu kitap üzerinde çalıştıklarını belirterek, hayatı anlatmanın zor bir iş olduğunu dile getirdi.
Güler daha sonra, kitap tanıtıma katılanlara kitabını imzaladı. Ayrıca bugün 81'inci yaş günü olan Güler, kendisi için getirilen pastayı keserek, etkinliğe katılanlarla birlikte doğum gününü kutladı.
17 Ağustos 2009 Pazartesi
Google gibi şirketler kuralları yeniden mi yazıyor?
Laura Mazur ve Louella Miles tarafından yazılan "12 Pazarlama Ustasından Pazarlama Dersleri" adlı kitapta Regis McKenna röportajında sorulan bir soru bu. McKenna şöyle cevaplamış;
Evet, bence pek çok açıdan bunu yapıyorlar. Örneğin reklam ajansları bu yeni araçtaki yerlerini tayin etmeye çalışıyorlar. Şu anda online reklam, genel olarak giderlerin küçük bir parçasını oluşturuyor. Buna karşın online reklamcılık görsel ve yazılı basından çok daha hızlı büyüyor. Google doğrudan sponsorlara gidiyor ve sponsorlar da doğrudan Google'a geliyor. Bu araç popülerleştikçe, reklam ajanslarının değeri azalıyor. Online reklamcılık doğrudan ölçülebilir bir şey.
Geleneksel reklamcılık şekilleri, uzun zamandır doğru sonuçları verecek ölçme araçları arıyor. Yaratıcı insanların rolü hala önemli, çok önemli, ancak bir reklam ajansı genellikle yaratıcılığı bastırıyor ve baktığınızda büyük ajansların holdinglerin parçası haline geldiklerinde bu birleşmiş enerjilerini ortaya çıkarmakta olan teknoloji araçlarını araştırmak için kullanmadıklarını görürsünüz. Basın ve yayın reklamcılığı ve bunun marka geliştirilmesindeki rolü, televizyonun en parlak döneminde tavan yaptı. Bilgisayarınız ve akıllı telefonunuz yakında sizin televizyon ekranınız haline gelecek.
Tüketiciye ulaşmak için daha farklı yöntemler görüyoruz; ancak mesajlar o gürültü patırtıda ve kaosta kaybolup gidiyor. Tahminimce daha farklı becerileri ve yetenekleri olan daha yaratıcı kaynakların yaratıcı yazılım kampanyaları sunacakları günleri göreceğiz. Yaratıcı insanlar bu yeni aracı kullanmayı öğrenmek zorunda kalacaklar. ayrıca, daha fazla reklam ajansının "yazılım şirketi" haline geldiğini göreceğiz. Birkaç yıl önce, P&G'deki üst düzey yönetim ekibine bir konuşma yaptım. Soru-cevap kısmında, yöneticilerden biri bana şunu sordu: "Gelecekte reklam şirketimiz bir yazılım şirketi mi olacak?"
12 Ağustos 2009 Çarşamba
Redrace
Spark Ödülleri 2009
Spark Ödülleri 2009
Spark Ödülleri büyük tasarım ve tasarımcıları teşvik etmek ve insanları yaratıcılıklarını keşfetmeye yüreklendirmek için oluşturulan heyecan verici yeni bir yarışma.
Grafikler, ürün tasarımı, ulaşım ve mimari kabul edilen bir çok tasarım kategorilerden birkaçı.
Eğer siz ya da şirketiniz iyi tasarımlar yaratıyorsanız, bu önemli etkinlikte yarışma fırsatını sakın kaçırmayın.
Son katılım tarihi 11 Eylül 2009.
Friendfeed'i facebook satın alıyor..
250 milyon üyesiyle dünyanın en büyük sosyal ağı olan Facebook, son dönemlerin özellikle Türk internet kullanıcıları arasında yükselen değeri olan FriendFeed‘i satın aldı. Konuyla ilgili FriendFeed’in resmi blogundan da açıklama yapıldı ve satın alma doğrulandı.
Gerçekleşen satın almanın finansal boyutu ile ilgili taraflar herhangi bir açıklama yapmadılar. Ancak kuruluşu esnasında $5 milyon yatırım almış olan FriendFeed’in Facebook hisselerini de kapsayan bir anlaşmaya imza attığı konuşuluyor.
11 Ağustos 2009 Salı
10 Ağustos 2009 Pazartesi
Alice İn Wonderland
Tim Burton severler 2010' da vizyona girecek olan Alice Harikalar Diyarında uyarlaması için sabırsızlıkla bekliyorlar.
Johnny Deep, Helena Bonham Carter, Anne Hathaway gibi isimler günümüzün görsel imkanlarıyla sinema tarihine geçecek bir film için çalışıyor.
Tim Burton' ın sihirli değneğinin daha pek çok masala değmesi ümidiyle:)))
Ayça Aslan
One Life: Küresel Bir Megatrend Araştırması
Getty Images'in kreatif direktörü Lewis Blackwell'in "One Life" sunumu, bizim de burada zaman zaman aktardığımız trendlerin, tüketici-marka ilişkisinde önemli bir değişimi işaret ettiğini ortaya koyuyor.
Blackwell'in ekibi, son bir yılda Getty'den kiralanan görselleri, müşterilerinin yürüttüğü 120 rebranding çalışmasını ve her hafta tüm dünyadan 260 dergiyi taramış, analiz etmiş. Araştırmanın sonuçları son derece ilginç.
İşte başlıklar:
• Değişiklikler ve seçenekler bu kadar fazlayken, tüketiciler artık görsel kalabalıktan arındırılmış, net ve yalın sunumlarla ilgileniyor.
• Kaçınılmaz olan değişim, insanların zamanlarını bu çağrının peşinden gitmeye harcamaları anlamına gelmiyor. Kalıcı değerler daha çok önem kazanıyor. Böylece tüketicilerin daha güçlü bir bireysel kimliğe sahip olma ihtiyacı artıyor ve artık reklamcılar bu ihtiyaca sesleniyor.
• İlginç ki tüm dünyadaki ilk 500 reklamverenin %50'si iletişiminde tek bir kişiyi kullanmış. Üstelik bunlar, yöneticileri ya da şirketleri temsil eden görseller değil, aksine sıradan çalışanları, kendine güvenen, tüketicilerin ne yaptığını, nereye gittiğini, kime güvenip kiminle ilişki kurabileceğini bilen "bizden biri" tipler.
• One Life birçok 'kimlik' sahibi olmak değil. Aksine tek biri işi gerçekten iyi yapan, güçlü bir "benlik" duygusu bekleyen bir tüketiciyle karşı karşıyayız.
• Ünlü kullanımında önemli bir azalma var. (Time "Ben"i boşuna yılın adamı seçmedi demek ki)
• Kararlı, başarılı, kendine güvenen kadın imajında artış yaşıyoruz... Kadınsı değerlerin kutsandığı bir dönemdeyiz.
• Tüketiciler artık bolca cilalanmış görünen mesajlara "güven" duymuyor. Mutluluğun görsel iletişimine ait geleneksel yöntemler artık tersine dönüyor.
Örnek: ABD'de küçük bir hırdavatçı dükkanı, gıcırdayan yer tahtaları, tıka basa dolu rafları ve rengi sararmış duvarlarını gösteren ilanlarıyla büyük zincir marketlerle başarılı bir biçimde rekabet edebiliyor.
Blackwell, "Küçükler özgün, gerçek, ayakları yere basan, erişilebilir bir şey sunar gibidirler: güvenebileceğiniz bir şey" diyor.
• Kurallara bağlı yaşam biçimi artık bir çözüm değil, bir sorun olarak görülüyor. İnsanı modern yaşamın kaosundan, hızından koruyan en önemli sığınak onun evi.
• One Life eğiliminin en büyük sosyal sonuçlarından biri de reklamcıların bundan böyle herhangi bir bağı olmayan (bekar) bireyleri kullanmakta çekingen davranmayacakları... Zira "tek" demek, "yalnız" demek değil.
• Tüketiciler, çevre dostu yaşam biçimlerine ve ürünlere daha fazla merak sarmaya başlamışlar... Rock grubu U2’nun solisti Bono, KIRMIZI American Express kartı yarattı; yani, Afrikaya yardım kurumlarına doğrudan para vermektense artık siz doymak bilmez tüketici harcamalarınızı yaparken, harcamanın %1'i hayır işlerine gidecek. Tüketici bu büyük meseleleri dert ediyor, ama hala tüketici, yani zararlı şeyleri de kullanıyor ama bunu itiraf ediyor en azından...
• İnsanın daha yüce bir amaçla ilişkisini kuran herhangi bir görsel, duygusal bir çekicilik yaratıyor.
"One Life" işte böyle sonuçlar ortaya koymuş.
Küreselleşen iletişim, bireylerin cebine giren teknoloji, artan paylaşım tüm dünyada "tek tip" bir tüketici yaratmaya doğru gidiyor. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi tartışması çok başka bir konu.
Fotoğraf: Mathias Clamer / Getty Images One Life Sunumu
Ayça Aslan
6 Ağustos 2009 Perşembe
Balıklar
Çektiği sıradışı fotoğraflarda malzeme olarak balıkları kullanan fotoğrafçı Anne -Catherine Becker- Echivard, onlara kıyafet giydirrerek insanlaştırdı.
Balıkların en ilginç yönlerinin ifadesizlik olduğunu belirten Anne Echivard, ölse bile canlı gibi duran balıkları iyi tanıdığını çünkü küçükken çok balık tuttuğunu söylüyor.
Anne Echivard, Haftalık Dergisinin bu haftaki sayısında yayınlanan söyleşide, fotoğralarında kullandığı balıkları satın aldıktan sonra kafalarını keserek işe koyulduğunu ve işi bitince de onları afiyetle yediğini belirtiyor.
Mezgit'i saf bir balık olarak nitelendiren sanatçı, alabalığı ağzı büyük olduğu için kavga sahnelerinde kullanıyor. Çipura'nın melek gibi bir kafası olduğuna inan sanatçı, levreği modern bir tip olarak tanımlıyor. Uskurumyu ise sadece hapisahane fotoğrafından kullandığını belirtiyor.
5 Ağustos 2009 Çarşamba
Yaratmak ve yaratıcılık
Ajansımız bünyesinde 15 günlük periyodlarla yaptığımız Yaratıcılık Toplantılarında sunmuş olduğum birkaç notu paylaşmak istiyorum.
15 Günde bir iple çektiğimiz Yaratıcılık toplantılarımız hepimiz için yeni bir ufuk çizgisi yarattı bizlerde. Birbirimizi çok daha iyi tanıdık...Yazdık, çizdik, tartıştık, kendimizi bulmadık tüm bunlarla beraber, kendimizi yeniden hep beraber yarattık...
YARATMANIN FELSEFESİ
Allah insanı yoktan var etti.
Neden yoktuk? Var olmakla neler bulduk, neler öğreneceğiz, bulacağız? Varlığımızdan memnun muyuz? Tüm bu soruları sorar Filozof… Sanatçı ise sorar, yorar ve yapar.
Yani demek oluyor ki bu yaratıcılık mevzusu varoluşumuzda başlıyor. Varoluşumuzdan beri süregeliyor, kendimizi anlattırıyor, isyan ettiriyor belki, belki sesimizi duyurmamızı sağlıyor, tıpkı dualarımızdaki gibi.
Yaratıcılık algının kapılarını açmak ve kendini var etmektir. ‘Jim Morrison ‘ın bir şarkısında geçtiği algımın kapılarını açtım söylemi, William Blake isimli filozof, ressam ve şair olan bu sanatçıdan etkilenmesinden ötürüdür. William Blake’ in "my business is not to reason and compare, but to create"’ ve eğer algı kapıları temizlenseydi herşey insana olduğu gibi görünürdü; sözüyle süsleyen filozof bir şair ve Paradise Lost’ un yazarıdır kendisi. İlahi şeyler yazmış ve kendinden sonrakilere de- örn Jim Morrrison- ilham vermiş ve etkilemiştir.
Yaratıcılık bence, din bilginlerinin söyleminin aksine, Allah’ ın bize bahşettiği, kendi parçasından üflediği , sahip olduğumuz en güzel özelliğimizdir. İnsanın en ilahi tarafıdır yaratıcılığı. Yaratmak Allah’ a mahsustur evet ama yaratıcılık insana mahsustur. Yaratıcı olmak yaratmak anlamına gelmez. Yoktan var etmeyiz eşyayı biz. Eşyanın manasına iner, onu anlar, ve kendimizden geçeriz. Bu felsefik ayinin sonrasındaki tüm aktivitelerimize yaratıcı aktiviteler diyoruz. Toplantımızın ismi yaratıcı toplantı diye, hep bir araya gelip bir karınca mı yaratmaya çalışıyoruz.Tabii ki hayır… Algı dünyamızın sınırlarını açıyoruz bir birimize. Dünyamızı tanıtıyoruz, genişletiyoruz- tabii sınırını bilerek.
Fransız düşünür- sanatçı Deleuze kesinkes şunu savlamakla çok haklıdır;
"bir yaratıcı zevk için çalışan biri değildir. Bir yaratıcı mutlaka ihtiyaç duyduğu şeyi yaratandır" demiştir. Fransız filozof –sanatçı filozof benim tabirimle- bence felsefeye sanat gözüyle bakan postyapısalcı* filozoflardan biridir. Ancak yaradılış amacını bulup, tamamlamadan intihar etmiştir.
Yaratmaya ihtiyaç duyarız. Yaşadığımız dünyayı biz oluşturuyor, renk katıyor, sıra dışı düşüncelerimizle buluşlar yapıyor, yaşamlarımızı kolaylaştıran araç ve gereçler icat ediyoruz. Filozof oluyoruz, ressam oluyoruz, yazar oluyoruz. Yaşadığımız dünyaya bir şekilde başkaldırıyoruz. Yaratıcılık yaşamın ta kendisini fark edebilmek.
Demek ki Allah’ ımızı en iyi yaratıcılığımızı kullanarak anlatabiliyoruz. Ona en yakın olduğumuz özelliğimizle… Tasavvuf müziği, edebiyatı, hat sanatı, ebru, minyatür… tüm bunlar İlahi Aşk’ ı anlatmak içindir. İlahi insan anlatır ancak İlahi Aşkını.
Mazhar Alanson demiş, ‘Mevladan geçme faslındayım, melayı bulma yollarında…’
Sanatçı filozof derim ben kendisine. Sanatçılık ve filazofluk bir olur mu? Sanatçı özünde filozoftur aynı zamanda. Düşünür, biriktirir, yazar, çizer, bulmaya çalışır kendi varoluşunu. Her daim okur, bilgiye ve ilime açtır. Bu özelliklerin çoğu yaratıcı olduğu içindir. Yaratanının ruhundan ona üflediği yaratıcılık kendini ve evreni sorgulamasını sağlar. Kimi zaman isyandır kimine göre, kimi zaman da inanış çok azına göre… İnanmayan sanatçı özünü bulamamıştır, hala yolculuğu sürmektedir. Özünü bulan sanatçı ise bilgedir artık. Filozof sanatçıdan daha kıdemli bilge- sanatçıdır.
Sanatçı filozof olmak… Sanatçı inanan olmak…Bilge sanatçı olmak…Hepsi aynı yolda yürümekle olur.
İnsanın ilahiliğinin tek sebebidir yaratıcı olması. İlahi insan diye bir felsefik görüşüm var. Nietszche’ nin Üst İnsan’ ınına karşılık benim İlahi İnsan’ ım. İlahi İnsan şu’dur: Tanrı – Ruh ile bağlantı aramaya ihtiyacı yoktur, bireyin Ruh olduğunun, bireysel ve kolektif tüm yaşam ifadelerinin spiritüel ifadeler (dışavurumlar) olduğunun tamamen farkındadır ; Yaradılışın herhangi bir parçasından ayrı hissetmez, Her şey ile çok yakından bağlantılı hisseder. Koşulsuz sever, nesneye ihtiyaç duymadan aşık olur. Aşk doludur kalbi onun. Ben’ in gereksinimlerindense 3. Kişilerin gereksinimlerini önemser. En önemli özelliği kendine yalan söylememesidir. Kendini haklı görmek ve başkalarının yanlış olduğunu kanıtlama arzusu yoktur. Yaratıcılıkla bu dürüstlüğü birleşirse İlahi İnsan olunur.Bu yazıyı yazarken ortaya çıkan İlahi İnsan tabiri için yazımım bitmeden meşhur google ımızdan bir araştırma yaptım. Başta yazar Reniyah Wolf olmak üzere birkaç yazarın bu tabiri kullandıklarını ve böyle bir inanışa sahip olduklarını gördüm.- ki yaratıcılığımın bir sonucu olan bu yazı bana bir şey daha katmış oldu. Bu durum yazı boyunca söylediğim ‘Yaratıcılık, insanın varoluşunu tanımlaması için ona bahşedilmiş en güzel yoldur.’ tezini de kanıtlamış oldu böylece.-
Allah’ ın bana bahşettiği bu yaratıcılık becerisi ona inanmamı sağlıyor. Kendime baktığımda gördüğün en güzel özelliğimin gerçeği Allah’ ın ta kendisi olan yaratıcılık aslında. Ben ise onun sureti olan yaratıcılık yönümü ne de çok büyütürdüm eskiden gözümde. Artık biliyorum ki beni yaratan Allah’ ım kendini buldurmak için vermiş bu özelliği bana. Yaratmak* değil, yaratıcılık bizimkisi.
Resim yaparken zikretmek, şiir yazarken tesbih etmek…
Yazmam, çizmem, şiirlerim, şarkılarım, insanı sevmem – ki hayatım boyunca yaptığım en büyük sanat, kimseyi ayırmadan karşılıksız ve sınırsız sevmem..- hepsi işte, bu sebeplidir. Allah’ ımı bulmak, bulduktan sonra kaybetmemek ve kendimi sevdirmek için. Sanat benim ibadetim, yazmak benim mezar taşımdır.
1.(post structuralism *bu düşünsel akım bir anlamıyla 19. yüzyıl ortalarında başlayan ideoloji-eleştirisinin vardığı en ileri aşamadır. 19. yüzyıl'da feuerbach'ın hristiyanlık eleştirisi, stirner'in hümanizma ve aydınlanmanın soyut insan kavramlarına yönelik eleştirisi, marx'ın alman idealizmine ve kapitalizme yönelik eleştrisi, nietzsche'nin batı felsfesine ve ahlakına yönelik eleştirisi 20. yüzyıla devretmiştir. tüm bu eleştirilerin birbirilerini de ilerleten ortak özelliği yaşamı ipotek altına alan, kavramsal soyutlamaların, adorno'nun ifadesiyle kavramın gerçeği tahakküm altına almasının önüne geçilmesi çabasıdır. bu noktada söylem analizi, yapısöküm, arkeoloji, soykütük gibi kavramlar veya yaklaşımlar devreye girer.)
2. Yaratmak Arapça ‘ halk’ demek.~ Ar χāliq [#χlq fa.] yaratan, Allahın sıfatlarından biri halk2~ Ar χalq [#χlq msd.] yaratma, yaratış
AYÇA ASLAN